Bugün sizlerle yerelden ulusala, ulusaldan küresele eşsiz bir konu ile buluşuyorum. Saha bütünlüğü olmayan siyasetin uç noktalarda nasıl kaybolduğunu sessizce bir köşeden izlerken, ellerimizin ve parmaklarımızın arasından kayıp giden ekonomiyi de görmezden gelemeyiz. Dünya, yeni bir yol ayrımında! Devletler güç ve iktidar kavgası vermiyor. Aksine devletleri yönetenler, iktidar mı yoksa istikrar mı sorusuna cevap arıyorlar. Ve geldiğimiz noktada görüyoruz ki; Amerika kendi içerisinde hızla dağılmaya başlarken, Avrupa ise İngiltere’nin boyunduruğundan çıkarak hızla özgürleşiyor. Ve dünyayı yönettiklerini ifade edenlerin en büyük korkusu yükselen işsizlik ve insana gerek duyulmadan gerçekleşecek robotik üretim ve yapay zekâ sonrası yaşanacak kaosun önlenemeyecek yıkımı diyebiliriz…
Belki de bugün susmamak zorunda olduğumuz bir konu başlığı üzerinden sizlere seslenmek, yarın ki feryatların ve acıların önünü bir nevi kesmek adına önemli bir katma değer olacaktır. Siyasetin uç beyleri olarak nitelendirilen mahalle başkanları ve mahalle temsilcilerinin Ankara’nın umurunda olmadığının farkında mıyız? Mahalle Muhtarları bile siyasete ve yerel dinamiklere karşı neredeyse çoğu yerde hükümsüz kaldı. Öyle bir yerel ve genel seçim yaşadık ki; seçtiğimiz kimseyi mahallemizde, sokağımızda, okullarımızda, işyerlerimizde göremez olduk! Oysa onlar değiller miydi? Seçildiklerinde an be an yanımızda olacaklarını ifade edenler…
İktidar sorununu sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti olarak düşünmemeliyiz. Ve yine istikrar sorununu sadece ekonomi olarak değerlendiremeyiz! Türkiye’nin çok ciddi boyutlarda iktidar ve istikrar sorunları olduğunu kabul etmeliyiz. Mahalle muhtarından veya siyasi partilerin mahalle temsilcilerinden başlayan iktidar sorunu mahalleden yükselen ve ülkeyi hatta dünyayı saran istikrarsızlık sorunu ile buluştukça söndürülemez bir yangın olarak yakıyor insanlığı.
Kaybolduk! Hırslarımız, heveslerimiz, heyecanlarımız ve hayallerimiz arasında kaybolduk. Umursamaz olduk insanları ve insanlığı, artan boşanmalar ve anasız babasız hatta saygısız ve sevgisiz büyüyen nesiller doğurduk, doğurttuk. Yıkılıyoruz! Yok oluyoruz! Kocaman camileri Cuma günleri bile dolduramaz olduk. Cuma vaazlarında cep telefonlarına bağımlı ve Cuma vaktinden uzaklaşarak “millet camide görsün” misali kılıyoruz Cuma namazlarımızı. Suşehri Bursa’nın suyu tükendi. İsrail’in bombalarından korkmayan ve ölümü sıradanlaştıran Gazze için Filistin için ağlamaz olduk. Dua etmez olduk birbirimize. Vahşet ve kaos nerede nasıl karşımıza çıkacak bilemiyoruz. Ne camilerde ki imamlar ne de iktisat hesabımızı yapan muhasebeci ve mali müşavirler hesaplayamaz olduğu kaybettiğimiz iktidarımızın ve istikrarımızın zararını. Farkında mısınız? Birey olarak, aile olarak, esnaf veya tüccar olarak iktidarsız ve istikrarsız olduk! Kala kaldık bir başımıza ama icra ama banka ama olmadık işler arasında. Ailelerimizi kaybettik, dünyevi arzularımızı kazanmak uğruna! Toplumu, inançlarımızı ve hatta daha fazlasını kaybettik “kazanmalıyım” uğruna…
Şimdi sizlere soruyorum “iktidar mı?” yoksa “istikrar mı?” diyerek umutsuzca! Kaybolduk ahali! İsterseniz ülkeyi yöneten iktidar olarak düşünün, isterseniz haklarımızı arayacak muhalefet olarak düşünün. Kaybolduk, tüm değer yargılarımız ile yanılgılarımız ile kaybolduk. Titreyip kendinize geleceğinizi düşünmüyorum. Sadece diyorum ki, önce kendimizi değil önce ailemizi değil, önce mahallemizi ve önce şehrimizi bularak kendimize gelelim. Bursa’dan başlayarak yeniden kendimizi bulmaya şehirde iktidar olmaya ve istikrar sağlamaya var mısınız? Önce şehrimizi ve sonra tüm ülkeyi yeniden öz değerlerimiz ile inşa etmeye ve bereketlendirmeye var mısınız?