Şehirlerin arka sokakları vardır. Sosyal medyada, gazete sütunlarında, köşe yazılarında konuşulmayanlar hep oralarda konuşulur. Bazen takım elbiseli ağabeylerin ve şık giyimli ablalarında kol gezdiği bu sokaklarda sadece polis telsizleri duymazsınız. Sessizliğin hâkim olduğu, gecenin bir yarısı boş sokaklarda kulakları sağır edercesine yankılananlar aslında ne kadar kör, sağır ve dilsiz olduğumuzun bir başka kanıtıdır. Havaların soğuduğu, yağmurun hızlandığı, geçim sıkıntısının arttığı bu günlerde arka sokakların dili olabilmek adına bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Kim bilir belki de koskoca bir şehri olmasa bile bir kısım insanları bir sigara izmariti misali tükenmekten kurtarmaya vesile oluruz…
Esnafın durumu nicedir çok kötü. Esnaf Odası seçimlerinde değişim rüzgârı, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerine yaklaşık bir yıl kala başlayan çok adaylı süreç ile hızlandı. Toplum; daha genç, daha nitelikli, eğitim düzeyi yüksek ve her şeyden önemlisi çağ ile ayak uydurabilen, odasının dışına çıkarak kendisi ile buluşabilen, iktidara veya muhalefete sesini duyurabilen lider oda başkanları ve yönetimleri istiyor. Esnaf; ağzı bozuk, Türkçesi anlaşılmayan, üstü başı dağınık, seçimden seçime ortalarda görünen ve oy isteyen oda başkanları ve yönetimleri yerine söylediklerini hayata geçirebilen oda başkanları istiyor. Esnaf Oda aidatlarının üye başına 2026 yılı itibariyle yaklaşık 4 bin TL civarına ulaşması bekleniyor. Üye aidatları özellikle küçük odaların ayakta kalabilmesi açısından yeterli değil! Lakin tüm bu gerçeklere rağmen “Esnaf Oda Başkanı” sıfatını alan isimlerin üç dört dönem aynı koltuklarda oturan insanlar olmaması yönünde Bursa başta olmak üzere ülke genelinde genel bir kanaat oluşmuş durumda. Esnaf Oda Başkanlığı’nda bir dönem 4 yıldan oluşuyor. Yani 3 dönem Esnaf Oda Başkanı olan bir isim ortalama 12 yıl Esnaf Oda Başkanı olarak aynı koltukta oturuyor. Peki; ortalama 8 yıl koltukta oturan “Esnaf Oda Başkanları” bu süreçte ne yaptı? İşte günümüzün sorusu bu değerli okurlarım. Esnaf Oda Başkanı olmak isteyenlerin çoğu ise kendi işyerlerini zar zor ayakta tutabilen insanlar. Esnaf Odası Başkanı olmak istemelerindeki ana gayeleri ise sektörlerinin sorunlarına çözümler üretebilmek. Bursa Esnaf Odaları, 2026 yılı Ocak ayı itibariyle seri seçimlere hazırlanıyor. Bursa’da kıran kırana geçecek seçimlerden elbette şehir merkezi kadar ilçelerde nasibini alacak. İnegöl, Karacabey, Gemlik, Gürsu, Kestel, Yenişehir gibi ilçelerde esnafların sorunları uzun yıllardır çözülemiyor.
Arka sokakların dilini anlatmaya esnaflardan başladım çünkü 2026 yılı yaklaştıkça kepenk kapatmaya hazırlanan esnaflar ile işyerlerinin sayısında artış konuşuluyor. Esnaf çocukları bile esnaf olmak istemiyor! Hükümetin “Aile Yılı” ilan etmesine rağmen hızla düşen doğurganlık hızı ve tarım ile gıda ürünlerindeki güvenirlilik konusunda maalesef Ankara çaresiz. İnsanlar yediklerinden zehirleniyor. Sadece bizim insanımız değil, turistlerde gıda zehirlenmeleri sonucu ölüyor. Polis memurlarına ilişkin verilerde göze çarpan sadece intihar vakalarındaki artış değil! Aynı zamanda sokaklarda ciddi anlamda suç artışı var. Güvenlik güçleri ama polis ama jandarma ama farklı kolluk kuvvetleri olsun ücret ve özlük hakkı adaletsizliğinden şikâyetçi. Adalet Bakanlığı personellerinin de benzer sorunlar var. Zabıt Kâtibi, İnfaz Koruma Memuru, Mübaşir, Yazı İşleri Müdürü, Cumhuriyet Savcısı ve Hâkim hangi makam ve mevkide olursa olsun herkesin çok ciddi iş yükü gerçekliği ve hak ettiği ücret ile özlük haklarını uzun yıllardır alamama sorunları var. Kaymakamlık ve Valilik personelleri de benzer durumlardan uzun yıllardır şikâyetçi ve mağdurlar. Oysa Türkiye’yi yöneten iktidarın iki ana kavramı; adalet ve kalkınma değil miydi?
Gördüğümüz kadarı ile Valiler Kararnamesi, Kabine değişimi sonrasına kaldı. Gelinen durum bize gösteriyor ki; “Terörsüz Türkiye” çıkmazında sıkıştı. Ekonominin kötüye gidişatını engelleyemeyen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek başta olmak üzere kabine üyelerine güvensizlik had safhada diyebiliriz. İçişleri Bakanlığı’ndaki kavgayı, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda babamız yaşında bir Bakan ile gençleri anlamayı ve kilo fazlası olan kabine üyeleri ile spordan bahsetmeyi düşünemiyoruz bile… Hâsılı; şike olayları başta olmak üzere bahisler üzerinden ortaya çıkan hususlar ve soyulan adliyeler ile daha birçok mesele bize ülke adına olağanüstü süreçlerin çok uzak olmadığını anlatıyor.
Arka sokaklarda telsiz gezdirmenin bir anlamı yok. Ancak hafta sonu yani bir Cuma akşamı veya Cumartesi akşamı Nilüfer’de alkollü mekânları gezdiğinizde görüyorsunuz ki; 2-3 yaşından 14-15 yaşına varıncaya kadar onlarca çocuk aileleri ile birlikte alkollü mekânlarda geziyor. Arka sokaklarda gezenler diyor ki; hadi bizi gelip görmüyorlar buraları da ve bunları da mı görmüyorlar? Ülkenin memur ağırlığını veyahut siyasi yönelimini inanç değerlerine göre tek merkezli biçimlendirirseniz, doğal olarak alkollü mekânlara girmeyen, giremeyen Kaymakam, emniyet görevlisi veyahut istihbarat personeli ile tehlikenin farkına varamazsınız! Türkiye kutuplaştı mı?
Elbette camilerde dönen olaylarında farkında olmadığımızı arka sokaklardan öğreniyoruz. Sahi her Cuma para toplanan camilerde azalan cemaat konusunda Diyanet İşleri Başkanı ne düşünüyor? Vatandaş; “ücreti mukabilinde Cuma namazı kılıyoruz” cümleleri ile sokakları inletirken, din görevlileri neden sokakları ve caddeleri cübbeli sarıklı cemaat ehline teslim ediyor! Cemaat ehli bu işi yapacaksa yani sokaklara ve caddelere sahip çıkacaksa devlet neden Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden din görevlilerine ücret ödüyor? Acaba ücreti din görevlileri yerine cemaatlere mi vermeliyiz? Kafaları karıştıran tüm bu hususları ve daha fazlasını arka sokaklardan dinliyoruz…
Alevi kardeşlerimizin son dönemde Bursa’da ciddi anlamda sessizliğe büründüğünü görmekteyiz. Siyaseti geçtim, bürokrasi neden Alevi kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm mezhepler ve dini yapılar ile hemhal olmuyor? “Önce İnsan” diyerek neden toplumun sorunlarını çözmüyor ve yaralarını sarmıyoruz. Neden Şehit Babası’nın evi yandığında sosyal medya tepkisi veriyor ama sosyal bir bütünleşme ile o evi birkaç hafta içerisinde kullanıma hazır hale getiremiyoruz? Neden bir trafik polisi sokak ortasında avazı çıktığınca bağırdığında hemen açığa alıyoruz da FETÖ sermayesinin kentlerdeki ve medyadaki güçlü yükselişine sessiz kalıyoruz? Veyahut polis başta olmak üzere asker intiharlarını neden önleyemiyoruz?
Arka sokaklara kulak verdiğimizde yazacak çok şeyleri dinliyoruz. Elbette başta şehirlerimiz olmak üzere ülkemizin birlik ve beraberliği için hep beraber kendimize, mahallemize, sokak ve caddelerimize, iş dünyasına, bürokrasiye, siyasete bir çeki düzen vermek zorundayız. Merak etmeyin Türkiye asla Gazze olmaz! Size; “Türkiye Gazze olacak” diyenlere itibar etmeyin. Böyle giderse Türkiye, Doğu Türkistan olacak! Demedi, demeyin…
