Hayatınız boyunca pek çok kişiyle temas ediyorsunuz: aileniz, arkadaşlarınız, iş arkadaşlarınız, eşiniz, sevgiliniz... Her biriyle olan ilişkinizde hem yakınlık kurmak hem de bireyselliğinizi korumak istiyorsunuz. Ama tam da bu dengeyi kurmak, düşündüğünüz kadar kolay olmayabiliyor. Özellikle “hayır diyemeyen” biriyseniz, sınırlarınızın sık sık ihlal edildiğini hissediyor olabilirsiniz.
Psikolojik sınırlar, fiziksel sınırlar kadar gerçek ve gereklidir. Sizin “ben” alanınızı tanımlar. Ne hissedeceğinizi, neyi kabul edip neyi reddedeceğinizi belirler. Sınırlarınız sağlıklı olduğunda, hem kendinizi daha güvende hissedersiniz hem de ilişkileriniz daha doyurucu hale gelir. Ama ya hayır diyemiyorsanız?
Bu durum genellikle çocuklukta başlıyor. Onaylanmak isteyen, reddedilmekten korkan çocuk; büyüdüğünde de herkesi memnun etmeye çalışan bir yetişkine dönüşüyor. Başkalarının duygularını kendi ihtiyaçlarınızın önünde tutuyor, “kırılmasınlar” diye susuyor, “ayıp olur” diye yük üstleniyorsunuz. Fakat bu durum zamanla sizde yorgunluk, öfke birikimi ve değersizlik hissine yol açabiliyor.
Psikolojik sınır çizmek bencillik değil. Aksine, kendinize ve başkalarına saygı göstermek demektir. “Şu an bu konuda konuşmak istemiyorum.”, “Bu benim alanım.”, “Buna hayır diyorum çünkü bana iyi gelmiyor.” gibi ifadeler bir duvar değil, bir çerçeve oluyor. Sağlıklı sınırlar çizdiğinizde, hem duygusal dayanıklılığınız artıyor hem de kimliğinizi koruyabiliyorsunuz. Eğer kendinizi sürekli başkalarının ihtiyaçlarını kendi önünüzde tutarken buluyorsanız, bir durup şu soruyu sorabilirsiniz: “Ben nerede bitiyor, başkası nerede başlıyor?”
Kendinizi keşfetmek ve sınırlarınızı yeniden tanımlamak zor olabilir. Ama bu yolculuk, daha özgür ve kendinize daha sadık bir yaşam için atacağınız en güçlü adımlardan biri olacak.