6 Şubat’ta asrın felaketi olarak yaşadığımız, milletçe tek yürek olduğumuz Kahramanmaraş merkezli büyük depremler yaşadık. Bu olay, birçok insanı derinden etkiledi.
Geçtiğimiz hafta bir haber okudum; deprem sonrasında evini kaybedip şu an Hatay’ın Defne ilçesinde yaşamını sürdüren Barış Özbay, depremden sonra adeta hayata küsmüş.
Genç bir kardeşimiz, Barış…
Yaklaşık üç yıldır evinden dışarı çıkmıyor, telefon ve bilgisayar dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyor, hayata dair umudunu kaybetmiş, kapandığı o dört duvarın içinde kaybolmuş.
Annesi Semra Hanım çaresizlik içinde “depremden önce oğlum arkadaşlarıyla buluşurdu, dışarı çıkar, okuluna giderdi. Ama şimdi kendini eve kapattı, yüzünü bile göremez hale geldik. Tek isteğim, yeniden hayata dönmesini görmek” diyor.
Burada dikkat çekmek istediğim bir şey var.
Görüldüğü gibi deprem sadece fiziksel yapıları değil, aynı zamanda insanın içinde taşıdığı umudu da yıkabiliyor. Korku, kaygı, stres, depresyon, yalnızlık...
Bunlar genellikle depremin görünmez yüzü, hepsi gerçek ve etkileri derin bir iz bırakır.
Bazen en büyük enkaz, insanın içinde bıraktığı yıkıntıdır.
Afetler, insanlık tarihi kadar eskidir ve hep vardır. Depremler, volkan patlamaları, seller, yangınlar, kuraklık ve savaşlar…
Bu olaylar toplumların ekonomik, sosyal ve psikolojik yapısını kökten sarsmaktadır.
Ancak bu tür felaketlerin en görünmeyeni ve en derin iz bırakanı her zaman psikolojik etkiler olmuştur.
Gerçekleşen afetler sonrasında buna birebir tanıklık ettik.
Güçlü bir devlet olarak binlerce konut ve tesis inşa edilip vatandaşlarımızın fiziksel mağduriyetleri en aza indirildi.
Ancak ne var ki bir binayı tekrar inşa etmek kısa sürede mümkün olsa da deprem sonrası oluşan korku ve kaygıları insanın üzerinden atması yıllar alabiliyor.
Depremden sonra birçok kişi “Bana bir şey olmadı” diyebilir.
Oysa geceleri uyuyamaz, siren sesi duyunca kalbi sıkışır, aniden çıkan seslere irkilir, içine kapanır ve konuşmaz.
Bunlar, yaşanan travmanın doğal sonuçlarıdır ve insan olmanın bir parçasıdır; kesinlikle bir zayıflık ya da eksiklik değildir.
Araştırmalar da bu gerçeği destekliyor.
Depremzedeler ile arama kurtarma ekiplerinde travma sonrası stres bozukluğu, depresyon ve anksiyete düzeyleri oldukça yüksek görülmüştür.
Bu durum yalnızca bireyin psikolojik sağlığını değil, uzun vadede sosyal ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini de olumsuz etkilemektedir.
Bu nedenle afetlerden sonra sadece fiziksel yaraların sarılması yeterli değildir; psikolojik iyileşmeyi de öncelik haline getirmek gerekir.
Bu doğrultuda Yıldırım Belediyesi olarak, vatandaşlarımızın psikolojik dayanıklılıklarını artırmak için Temel Afet Farkındalık Eğitimleri düzenliyoruz. Amacımız, insanlarımıza bu tür durumlarla başa çıkma yollarını öğretmek ve farkındalığı yükseltmek.
Son Söz
Unutmayalım,bazı depremler yerin derinliklerinde yaşanırken, bazıları da insanın içinde yaşanır.
Depremin bir gerçek olduğunu unutmadan, her zaman hazırlıklı olmalıyız.
Barış’ın hikayesi yalnızca onun değil; aslında hepimizin hikayesidir.
