Zehra Eşer
Köşe Yazarı
Zehra Eşer
 

Birinci sınıf çocukları ve ayrılma kaygısı

Okulların açıldığı ilk günler sadece öğrenciler için değil, aileler için de ayrı bir heyecan ve telaş demek. Kimisi yeni defterlerin kokusuyla mutlu olur, kimisi ise sınıf kapısında gözyaşlarıyla ayrılık yaşar. Özellikle okul hayatına yeni başlayan çocuklarda sık görülen “ayrılma kaygısı”, birçok ebeveyni çaresiz bırakır. Çocuğun annesinin ya da babasının elini bırakmak istememesi, ağlaması, sınıfa girmemek için direnmesi aslında “okula karşı bir isteksizlik” değil; güven kaynağından uzaklaşma korkusudur. Bir çocuk için okulun kapısından içeri girmek, sadece ders ve oyun anlamına gelmez. O an aslında hayatındaki en büyük adımlardan birini atıyordur: İlk kez anne-babasından uzun süre ayrı kalacaktır. Bu yüzden “ayrılma kaygısı” dediğimiz şey, çocuğun iç dünyasında gayet doğal bir süreçtir. Burada önemli olan, ailenin bu duyguyu nasıl karşıladığıdır. En sık yapılan hatalardan biri çocuğu utandırarak ya da zorlayarak sınıfa sokmaya çalışmaktır. “Artık büyüdün, ağlama” gibi sözler çocuğun duygusunu küçümsemekle kalmaz, aynı zamanda güven duygusunu da zedeler. Yine bazı aileler, vedalaşmayı zorlaştırmamak adına çocuğun haberi olmadan sınıftan çıkmayı tercih eder. Ancak bu yöntem de çocuğun güvenini kırar; “Annem, babam beni bırakıp gidebilir” duygusunu yerleştirir. Doğru olan, çocuğun kaygısını anlamak, bunu dile getirmek ve ona güven vermektir. “Sen korkuyorsun, fark ediyorum ama ben seni almaya geleceğim” cümlesi, çocuğun dünyasında büyük bir yer tutar. Çocuğun ihtiyacı, annesinin ya da babasının yanında uzun süre kalması değil; onların sözünün güvenilir olduğuna emin olmasıdır.Bu süreçte öğretmenlere de büyük görev düşer. Sınıfta çocuğu kucağına alıp zorla ayırmak yerine, güven veren bir yaklaşımla sınıfa davet etmek, kaygının azalmasını kolaylaştırır. Öğretmen ile aile arasında kurulacak işbirliği, süreci hem çocuğun hem de ailenin daha sağlıklı atlatmasını sağlar. Unutmayalım ki okulun ilk günü, bir çocuğun hayatındaki sayısız dönüm noktasından sadece biridir. Fakat bu deneyim, ileride okul algısını, özgüvenini ve hatta sosyal ilişkilerini etkileyecek kadar güçlüdür. Çocuğu okula götürmek, yalnızca bir sınıfa teslim etmek değildir; asıl mesele, onu güven duygusuyla okul hayatına uğurlayabilmektir. Ayrılma kaygısı zamanla azalır, ama güven kaybı yıllarca telafi edilemeyebilir.
Ekleme Tarihi: 20 Eylül 2025 -Cumartesi
Zehra Eşer

Birinci sınıf çocukları ve ayrılma kaygısı

Okulların açıldığı ilk günler sadece öğrenciler için değil, aileler için de ayrı bir heyecan ve telaş demek. Kimisi yeni defterlerin kokusuyla mutlu olur, kimisi ise sınıf kapısında gözyaşlarıyla ayrılık yaşar. Özellikle okul hayatına yeni başlayan çocuklarda sık görülen “ayrılma kaygısı”, birçok ebeveyni çaresiz bırakır. Çocuğun annesinin ya da babasının elini bırakmak istememesi, ağlaması, sınıfa girmemek için direnmesi aslında “okula karşı bir isteksizlik” değil; güven kaynağından uzaklaşma korkusudur. Bir çocuk için okulun kapısından içeri girmek, sadece ders ve oyun anlamına gelmez. O an aslında hayatındaki en büyük adımlardan birini atıyordur: İlk kez anne-babasından uzun süre ayrı kalacaktır. Bu yüzden “ayrılma kaygısı” dediğimiz şey, çocuğun iç dünyasında gayet doğal bir süreçtir. Burada önemli olan, ailenin bu duyguyu nasıl karşıladığıdır.

En sık yapılan hatalardan biri çocuğu utandırarak ya da zorlayarak sınıfa sokmaya çalışmaktır. “Artık büyüdün, ağlama” gibi sözler çocuğun duygusunu küçümsemekle kalmaz, aynı zamanda güven duygusunu da zedeler. Yine bazı aileler, vedalaşmayı zorlaştırmamak adına çocuğun haberi olmadan sınıftan çıkmayı tercih eder. Ancak bu yöntem de çocuğun güvenini kırar; “Annem, babam beni bırakıp gidebilir” duygusunu yerleştirir. Doğru olan, çocuğun kaygısını anlamak, bunu dile getirmek ve ona güven vermektir. “Sen korkuyorsun, fark ediyorum ama ben seni almaya geleceğim” cümlesi, çocuğun dünyasında büyük bir yer tutar. Çocuğun ihtiyacı, annesinin ya da babasının yanında uzun süre kalması değil; onların sözünün güvenilir olduğuna emin olmasıdır.Bu süreçte öğretmenlere de büyük görev düşer. Sınıfta çocuğu kucağına alıp zorla ayırmak yerine, güven veren bir yaklaşımla sınıfa davet etmek, kaygının azalmasını kolaylaştırır. Öğretmen ile aile arasında kurulacak işbirliği, süreci hem çocuğun hem de ailenin daha sağlıklı atlatmasını sağlar.

Unutmayalım ki okulun ilk günü, bir çocuğun hayatındaki sayısız dönüm noktasından sadece biridir. Fakat bu deneyim, ileride okul algısını, özgüvenini ve hatta sosyal ilişkilerini etkileyecek kadar güçlüdür. Çocuğu okula götürmek, yalnızca bir sınıfa teslim etmek değildir; asıl mesele, onu güven duygusuyla okul hayatına uğurlayabilmektir. Ayrılma kaygısı zamanla azalır, ama güven kaybı yıllarca telafi edilemeyebilir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.