Çağlanur Ter
Köşe Yazarı
Çağlanur Ter
 

Büyükşehirlerde Su ve Tarımsal Girişim Fırsatları: Görmezden Geldiğimiz En Büyük Sorun

Büyükşehirlerimiz yıllar geçtikçe büyüyor. Caddelerin ışıkları her geçen gün daha da parlıyor. Bu artışla beraber aynı doğrultuda tükenen görmezden geldiğimiz bazı gerçekler var. Bu şüphesiz milyonlarca yıldır insanlığın yaşamını etkileyen hayati bir öneme sahip olan Su’dan başka bir şey değil. İnsan yaşamının en temel öğesi olan su, sadece büyükşehirlerimiz için değil, tüm şehirlerimiz için mutlak bir kriz konusu. Ne yazık ki artan nüfus, değişen dünya düzeni ile birlikte yaşanan iklim sorunları ve plansız yapılan tarımsal uygulamaların çatısı altında kalan tüm şehirler için su artık sonsuz bir kaynak değil. Buna rağmen su krizi sadece ana haber bültenlerine ve gazete manşetlerine konu olmaktan öteye geçemiyor. Oysaki bu kriz çok daha derin ve çok daha stratejik bir kırılmanın habercisidir. Biyosistem mühendisi açısından bakıldığında tablo gayet net ve anlaşılır durumda. Büyükşehirlerimiz suyunu değil su yönetimini kaybediyor. Çünkü bu artık günlük su tüketim miktarını azaltmanın ötesinde bir sorun. Evet, tasarruf yapılarak bu durumun bir süre önüne geçilebilir fakat kesin bir çözüm için sürdürülebilirlik ve doğru su yönetimi şart. Su yönetimi özellikle su krizi yaşayan tüm büyükşehirlerin geçmek zorunda olduğu bir sınav. Yüzey sularının kirletilmesine izin veren, yer altı su kaynaklarının ne kadar kaldığını görmezden gelen, yağmur sularının öylece sokaklara akmasına izin veren şehirler atık suları değerlendirmek yerine olanları sadece izliyor. Dolaylı yoldan da bunun faturası bize kesiliyor. Mesela bunu izlemek yerine atık sular arıtılarak tarımsal sulamada kullanılabilir veya yağmur suyunun apartmanlarda depolanması gibi yöntemler geliştirilebilir. Su yönetimi konusunda eleştirilmesi gereken en önemli sektör: Tarım Sektörü. Burada tablo biraz daha karmaşık. Türkiye’de artık iklim geçişlerinde suyun mevsimsel dağılımı dengesizken tarımsal üretim yapanların kendini yenileyememesi, aynı yöntemlere bağlı kalmaları işleri iyice içinden çıkılmaz bir hâle getiriyor. Örneğin verilen suyun yarısından fazlasının kaybedildiği, toprakta tuzlanma riskinin arttığı salma sulama yöntemi en düşük verimliliğe sahip olmasına rağmen Türkiye’de en çok tercih edilen yöntemlerden biri. Oysaki bu artık su kıtlığı yaşayan şehirler için sürdürülebilir olmayan ve terk edilmesi gereken bir yöntem. Tarımsal anlamda su yönetimi alışkanlıkları bir kenara bırakarak bilimsel, teknolojik ve ekonomik gerçeklerle devam etmek zorundayız. Salma Sulama Sistemi mantığı gibi çok su verim demek değil, doğru yönetilen su verim demektir. Gelenekselliğin modernleşmeyi ilk kabullendiği Basınçlı Sulama Yöntemleri salma sulama gibi yüzey sulama yöntemlerinden çok daha kabul edilebilir. Su kıtlığının arttığı bölgelerde en stratejik sistem damla sulama sistemidir. Bu sistemde temel ilke sık aralıklarla her defasında az miktarda sulama suyu uygulamaktır. Su kullanım verimliliği yüksektir. Kontrollü yapıldığında tuzlanma riski azdır. Fakat sistem doğru takip edilmediğinde, filtre ve borular kontrol edilmediğinde su verimliliğinden bahsetmek pek de mümkün değil. Sistemi anlamak, doğru kullanmak gerekir. Aksi hâlde yapılan masraf da kurulan sistem de doğru yönetmek zorunda olduğumuz su da heba olmuş olur. Büyükşehirlerde tarımsal üretim yapan üreticiler, giderek azalan tarım arazileri ve artan maliyetler yüzünden geleneksel sulama yöntemlerini devam ettirmekte zorlanıyor. Aslında tarım sadece tarımsal alanlarla sınırlı değil.  Dünyada birçok ülkede tercih edilen dikey tarım, topraksız tarım ve akuaponik sistemler, su kriziyle karşı karşıya kalan büyükşehirler için su kayıplarının az olduğu, sürdürülebilir ve yüksek verimli üretim sunar. Dikey tarım katmanlı üretim sayesinde az yer kaplarken, kapalı devre sulama yöntemiyle su tüketiminden tasarruf sağlar. Topraksız tarımda ise bitki için gerekli olan besinler bitkiye doğrudan ve verilmesi gereken miktarda kontrollü bir şekilde verildiğinden su kayıpları olabildiğince aza indirilir. Akuaponik sistemlerde, balık yetiştiriciliğiyle bitki üretiminin yapılması atık suyun geri dönüştürülerek besin kaynağına dönüşmesini sağlar ve su kullanım seviyesi en aza indirilir. Ancak büyükşehirleri eleştirmek gerekirse yapılması gerekenlerin kâğıt üzerinde kaldığı, planlanan sistemlerin büyük alanlara yayamadan küçük ölçeklerde kaldığı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Hâlihazırda kullanılan yöntemler de tarımsal girişimciliğin önünü açmak yerine zorlaştırıyor. Yaşanan krizden dolayı da tüm dikkatler içme suyunun miktarını yeterli seviyede olmasına odaklandığı için, tarımsal üretim yapmak isteyen üreticiler sulama suyu bulmakta sorun yaşıyor. Öyle ki köylerde sulama suyu bulamadığı için çiftiler çoğu zaman sıra beklemek zorunda kalıyor. Sulama zamanında yapılamıyor hatta bu yüzden kavgalar çıkıyor. Belediyeler zaman zaman tarımı destekleyen projeleri gündeme getirse de bu konudaki sürdürülebilirliği sağlayacak, uzun vadede kalıcı çözüm getirebilecek sistemleri yaşatabilir hale getirmediği sürece bunların pek de bir önemi yok. Velhasıl, sürekli artış gösteren nüfus beraberinde her geçen gün değişen iklim koşulları artık suyun hem gereklilik hem de geleceği belirleyecek en önemli parametre olduğunu bize açıkça gösteriyor. Büyükşehirlerde yaşanan su krizi ve suyun yönetimiyle ilgili sorunlar tarımsal anlamda girişimciliğin önüne engel koysa da topraksız tarım, akuaponik sistemler, dikey tarım ve basınçlı sulama sistemleri gibi yöntemlerle suyu daha verimli kullanmak mümkün. Fakat bu sistemlerin faydalı olabilmesi için büyükşehirlerin suyu akılcı yöntemlerle hayata geçirmesi ve tarımsal üretim yapan üreticilerin de sistemleri doğru bilgi sürdürülebilirlik açısından da uzun vadeli bir bakış açısıyla uygulaması gerekiyor. Büyükşehirlerimizin su geleceği ne yalnızca uygulanacak olan su politikaları ne de yalnızca bu sistemlerin doğru uygulanmasıyla alakalı. Kesin çözüm bu iki parametrenin işbirliği içinde hayata geçirmesiyle mümkün. Su yönetimi konusunu maddi anlamda bir harcama olarak değil de önemli bir yatırım konusu olarak görebilirsek hem büyükşehirlerdeki tarımsal üretim sağlanır hem de girişimciler için sürdürülebilir ve güçlü bir tarım sektörü yaratabiliriz. Gelecekte tarımsal üretim konusunda çok fazla arazisi olan şehirler değil suyunu doğru yönetebilen şehirler rekabet içinde olabilecek. Bu durumda kendimize bu soruyu sormamız gerekiyor: Gerçekten tüm bu olanlara seyirci kalıp öylece izlemeye devam mı edeceğiz? Yoksa kalıcı çözümler bulup tarımsal girişimciliğin önünü mü açacağız?
Ekleme Tarihi: 02 Aralık 2025 -Salı
Çağlanur Ter

Büyükşehirlerde Su ve Tarımsal Girişim Fırsatları: Görmezden Geldiğimiz En Büyük Sorun

Büyükşehirlerimiz yıllar geçtikçe büyüyor. Caddelerin ışıkları her geçen gün daha da parlıyor. Bu artışla beraber aynı doğrultuda tükenen görmezden geldiğimiz bazı gerçekler var. Bu şüphesiz milyonlarca yıldır insanlığın yaşamını etkileyen hayati bir öneme sahip olan Su’dan başka bir şey değil. İnsan yaşamının en temel öğesi olan su, sadece büyükşehirlerimiz için değil, tüm şehirlerimiz için mutlak bir kriz konusu. Ne yazık ki artan nüfus, değişen dünya düzeni ile birlikte yaşanan iklim sorunları ve plansız yapılan tarımsal uygulamaların çatısı altında kalan tüm şehirler için su artık sonsuz bir kaynak değil. Buna rağmen su krizi sadece ana haber bültenlerine ve gazete manşetlerine konu olmaktan öteye geçemiyor. Oysaki bu kriz çok daha derin ve çok daha stratejik bir kırılmanın habercisidir.

Biyosistem mühendisi açısından bakıldığında tablo gayet net ve anlaşılır durumda. Büyükşehirlerimiz suyunu değil su yönetimini kaybediyor. Çünkü bu artık günlük su tüketim miktarını azaltmanın ötesinde bir sorun. Evet, tasarruf yapılarak bu durumun bir süre önüne geçilebilir fakat kesin bir çözüm için sürdürülebilirlik ve doğru su yönetimi şart.

Su yönetimi özellikle su krizi yaşayan tüm büyükşehirlerin geçmek zorunda olduğu bir sınav. Yüzey sularının kirletilmesine izin veren, yer altı su kaynaklarının ne kadar kaldığını görmezden gelen, yağmur sularının öylece sokaklara akmasına izin veren şehirler atık suları değerlendirmek yerine olanları sadece izliyor. Dolaylı yoldan da bunun faturası bize kesiliyor. Mesela bunu izlemek yerine atık sular arıtılarak tarımsal sulamada kullanılabilir veya yağmur suyunun apartmanlarda depolanması gibi yöntemler geliştirilebilir.

Su yönetimi konusunda eleştirilmesi gereken en önemli sektör: Tarım Sektörü. Burada tablo biraz daha karmaşık. Türkiye’de artık iklim geçişlerinde suyun mevsimsel dağılımı dengesizken tarımsal üretim yapanların kendini yenileyememesi, aynı yöntemlere bağlı kalmaları işleri iyice içinden çıkılmaz bir hâle getiriyor. Örneğin verilen suyun yarısından fazlasının kaybedildiği, toprakta tuzlanma riskinin arttığı salma sulama yöntemi en düşük verimliliğe sahip olmasına rağmen Türkiye’de en çok tercih edilen yöntemlerden biri. Oysaki bu artık su kıtlığı yaşayan şehirler için sürdürülebilir olmayan ve terk edilmesi gereken bir yöntem. Tarımsal anlamda su yönetimi alışkanlıkları bir kenara bırakarak bilimsel, teknolojik ve ekonomik gerçeklerle devam etmek zorundayız. Salma Sulama Sistemi mantığı gibi çok su verim demek değil, doğru yönetilen su verim demektir.

Gelenekselliğin modernleşmeyi ilk kabullendiği Basınçlı Sulama Yöntemleri salma sulama gibi yüzey sulama yöntemlerinden çok daha kabul edilebilir. Su kıtlığının arttığı bölgelerde en stratejik sistem damla sulama sistemidir. Bu sistemde temel ilke sık aralıklarla her defasında az miktarda sulama suyu uygulamaktır. Su kullanım verimliliği yüksektir. Kontrollü yapıldığında tuzlanma riski azdır. Fakat sistem doğru takip edilmediğinde, filtre ve borular kontrol edilmediğinde su verimliliğinden bahsetmek pek de mümkün değil. Sistemi anlamak, doğru kullanmak gerekir. Aksi hâlde yapılan masraf da kurulan sistem de doğru yönetmek zorunda olduğumuz su da heba olmuş olur.

Büyükşehirlerde tarımsal üretim yapan üreticiler, giderek azalan tarım arazileri ve artan maliyetler yüzünden geleneksel sulama yöntemlerini devam ettirmekte zorlanıyor. Aslında tarım sadece tarımsal alanlarla sınırlı değil.  Dünyada birçok ülkede tercih edilen dikey tarım, topraksız tarım ve akuaponik sistemler, su kriziyle karşı karşıya kalan büyükşehirler için su kayıplarının az olduğu, sürdürülebilir ve yüksek verimli üretim sunar. Dikey tarım katmanlı üretim sayesinde az yer kaplarken, kapalı devre sulama yöntemiyle su tüketiminden tasarruf sağlar. Topraksız tarımda ise bitki için gerekli olan besinler bitkiye doğrudan ve verilmesi gereken miktarda kontrollü bir şekilde verildiğinden su kayıpları olabildiğince aza indirilir. Akuaponik sistemlerde, balık yetiştiriciliğiyle bitki üretiminin yapılması atık suyun geri dönüştürülerek besin kaynağına dönüşmesini sağlar ve su kullanım seviyesi en aza indirilir.

Ancak büyükşehirleri eleştirmek gerekirse yapılması gerekenlerin kâğıt üzerinde kaldığı, planlanan sistemlerin büyük alanlara yayamadan küçük ölçeklerde kaldığı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Hâlihazırda kullanılan yöntemler de tarımsal girişimciliğin önünü açmak yerine zorlaştırıyor. Yaşanan krizden dolayı da tüm dikkatler içme suyunun miktarını yeterli seviyede olmasına odaklandığı için, tarımsal üretim yapmak isteyen üreticiler sulama suyu bulmakta sorun yaşıyor. Öyle ki köylerde sulama suyu bulamadığı için çiftiler çoğu zaman sıra beklemek zorunda kalıyor. Sulama zamanında yapılamıyor hatta bu yüzden kavgalar çıkıyor. Belediyeler zaman zaman tarımı destekleyen projeleri gündeme getirse de bu konudaki sürdürülebilirliği sağlayacak, uzun vadede kalıcı çözüm getirebilecek sistemleri yaşatabilir hale getirmediği sürece bunların pek de bir önemi yok.

Velhasıl, sürekli artış gösteren nüfus beraberinde her geçen gün değişen iklim koşulları artık suyun hem gereklilik hem de geleceği belirleyecek en önemli parametre olduğunu bize açıkça gösteriyor. Büyükşehirlerde yaşanan su krizi ve suyun yönetimiyle ilgili sorunlar tarımsal anlamda girişimciliğin önüne engel koysa da topraksız tarım, akuaponik sistemler, dikey tarım ve basınçlı sulama sistemleri gibi yöntemlerle suyu daha verimli kullanmak mümkün. Fakat bu sistemlerin faydalı olabilmesi için büyükşehirlerin suyu akılcı yöntemlerle hayata geçirmesi ve tarımsal üretim yapan üreticilerin de sistemleri doğru bilgi sürdürülebilirlik açısından da uzun vadeli bir bakış açısıyla uygulaması gerekiyor.

Büyükşehirlerimizin su geleceği ne yalnızca uygulanacak olan su politikaları ne de yalnızca bu sistemlerin doğru uygulanmasıyla alakalı. Kesin çözüm bu iki parametrenin işbirliği içinde hayata geçirmesiyle mümkün. Su yönetimi konusunu maddi anlamda bir harcama olarak değil de önemli bir yatırım konusu olarak görebilirsek hem büyükşehirlerdeki tarımsal üretim sağlanır hem de girişimciler için sürdürülebilir ve güçlü bir tarım sektörü yaratabiliriz.

Gelecekte tarımsal üretim konusunda çok fazla arazisi olan şehirler değil suyunu doğru yönetebilen şehirler rekabet içinde olabilecek. Bu durumda kendimize bu soruyu sormamız gerekiyor: Gerçekten tüm bu olanlara seyirci kalıp öylece izlemeye devam mı edeceğiz? Yoksa kalıcı çözümler bulup tarımsal girişimciliğin önünü mü açacağız?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.