Yıldırım Belediyesi
Yıldırım Belediyesi
Ömer Küçükkaya
Köşe Yazarı
Ömer Küçükkaya
 

Seçim değil geçim!

Türkiye’nin 14 Mayıs 2023 seçimlerine kilitlendiği bir dönemde, herkes gibi bizde bir tercih yapmalıydık. Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin genelinde herkes iktidar ile muhalefet arasında bir seçim yaparken, biz; seçim değil, geçim dedik… Ülkeler, güçlü ekonomileri ve toplumsal refah düzeyleri var oldukça yaşayabilirler. Ekonomilerini uluslararası borçlanma veyahut küresel tüketimin eğilimine bırakan her ülke için mutlak son iflastır. Türkiye’nin 100 yıl önceki geçmişini hatırladığımızda, ticaret üzerine kurulu bir düzen ile karşılaşırız. Bugün yani 2023 yılında, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 100’ncü yaşında, önemli denklemlerle yüzleşmekteyiz. Dünya’nın genelinde olduğu gibi Türkiye’de her gelişmekte olan ülke gibi, ucuz işçilik ve kaybedilen yerli marka değerlerin ülkesi oldu! Türkiye’nin tekstil, teknoloji, tarım, inşaat, otomotiv, bilişim, yazılım ve daha birçok sektörde uluslararası düzeyde ilk 10’da yer alan kaç markası olduğunu düşünün…   Kurumsallaşmanın hızla azaldığı, eğitim ve sağlık sektörlerinde kamusal niteliğin düştüğü, teknolojinin ve kaliteli istihdamın pahalılaştığı, enerji maliyetlerinin her geçen gün artığı ve ötesinde; çevre ile şehircilik kültürünün Türkiye’nin belirli Büyükşehirlerine odaklandığı bir çıkmaz ile karşı karşıyayız. 6 Şubat depremleri sonrasında kaybettiğimiz üretim ve istihdam gücünü konuşmadığımız, konuşamadığımız bir süreç yaşamaktayız. Türkiye’nin 17 şehrinin deprem bölgesi ilan edildiği ve 11 şehrin bazı büyükşehirlerle birlikte yıkıldığı acı bir tecrübe yaşadık. Gördük ki, hiçbirşeye hazır değilmişiz… Uluslararası veriler bizlere yaklaşmakta olan krizlerin ilk sinyallerini veriyor. Türkiye’nin ekonomik krizleri görmezden geldiği 14 Mayıs seçim sürecinde, yerel ve bölgesel ekonomi politikaları üretmekten ve gerçekleştirmekten çok uzak bir dönemdeyiz! Yerli otomobil teknolojisinden gururla bahsederken, “Türkiye’de ne kadar yerli yazılım ve yazılımcı var” sorusunu cevaplamaktan korkmamalıyız… Teknoloji ve sanayi birlikteliğinin gücünden bahsederken, Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin genelinde sanayi ve teknoloji bölgelerinin deprem, sel ve doğal afetlere ne kadar hazır olduğunu tartışmak zorundayız! Türkiye’nin gerçekleri ile yüzleşerek, geleneksel söylemlere göre esnaf, modern söylemlere göre ise; KOBİ firmalarımızın borç yükü ve kredi alabilirlik gerçeklerini gözden geçirmeliyiz. Türkiye’nin genelinde yaşanmakta olan tükenmişlik sendromu gerçekliğinde, kooperatiflerimiz ile birlikte verimlilik sağlayan kaç esnaf odası olduğu hususu ile yüzleşmek zorundayız… Türkiye; bürokratik ve siyasi açıdan yaşlanan, aynı zamanda genç dimağlarını yurtdışına kaçırma süreçleri yaşayan, bölgesel teşvikleri yetersiz olduğu gibi tarım ve turizm gibi verimli getiri kaynaklarını değerlendiremeyen afetzede bir ülke konumuna geriledi! Yoğun mülteci göçü ile insan ve toplum kalitesi düşen Türkiye; suç oranlarının arttığı, çıraklık ve kalfalık kurumlarının kaybolmaya başladığı, yüzlerce mesleğin ve ustası ile öğretilerinin unutulduğu sanal bir yüzyıl yaşıyor... Teknoloji bağımlılığının 4 yaşa düştüğü Türkiye’de, enerji verimliliği başta olmak üzere su ve toprak verimliliğini yeniden hatırlayarak tüm önlemleri almak zorunda olduğumuz bir döneme giriyoruz. Kredi sıkışıklığı yaşamaya başlayan Amerika ve akabinde etkilenen Birleşmiş Milletler ile bağlı ülkeler eş değerinde Avrupa ve gelişme sürecinde durağanlığa geçen Asya ülkelerini değerlendirdiğimizde; Türkiye’nin acilen üreten ve ürettiğini hem iç hem de dış pazarda Türk Lirası ile satan bir ülke olma gerçekliğini görmek zorundayız. Dolar ve Euro gibi yabancı para birimlerinin bu para birimlerine sahip olan ülkelerin artan borçlanma ve borçlarını ödeyememe risk durumunu öngörerek altın ve gümüş başta olmak üzere maden türevi yatırımlara yönelme vaktimiz geldi de geçiyor bile… Türkiye’nin daha güçlü bir ülke olabilmesi için sürekli ifade ettiğimiz kent ekonomileri hususunda daha modern ve katılımcı finans modellerine ihtiyaç duyulduğu bir döneme girmekteyiz. 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerine kilitlendiğimiz bir dönem ve akabinde 31 Mart 2024 Yerel Yönetim seçimlerine odaklanacağımız seçim süreçlerinin tamamında kaybetmekte olduğumuz güçlü bir ekonomi ve iş ile finans gücü olduğunu unutmamalıyız! Anadolu’nun doğu ve güneydoğu kentlerinin ağır deprem ve sel felaketleri ile yıkıldığı; İzmir, İstanbul, Bursa ve Kocaeli gibi ağır sanayi ve ihracat kentlerinin de benzer tehditlerle karşı karşıya kaldığı bir dönemdeyiz. 6 Şubat’ta yaşanan depremler sonrası, bu bölgede yıkılan şehirlere bakmakla yükümlü kalan Türkiye’nin, kendisini var eden batı bölgesindeki 11 büyükşehir için nasıl bir güçlenme ve güçlendirme politikası olduğunu hiç merak ettiniz mi? Kısacası; Türkiye’nin olası tüm uluslararası ve ulusal riskleri öngörerek, var olan riskleri oluşan ve oluşturulacak olan tüm fırsatlar ile analiz etmesi ve bireyden topluma, KOBİ’den sanayi bölgelerine her türlü geçim, finans ve kredilendirme gerçeği ile yüzleşmesi şart! İşte bu sebeple; her geçen gün daha fazla gerilen ve fanatikleşen siyaset kuşağından, öz gücümüz ve gerçeğimiz olan ekonomi kulvarına dönüş yapma kararı aldık. Sokağa ve sandığa dair tüm veriler bize; 7 Haziran seçimlerinden daha ağır siyasal değişkenlik sürecini işaret ederken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ana gücü olan ekonomi ve sektörler öznesinde yolumuza devam edeceğiz. Tüm okuyucularımıza ilk tavsiyemiz; orta ve uzun vadeli borçlanmalar yerine, her türlü kurumsal ve bireysel borçlarınızı kapatmanız gerçekliğidir.
Ekleme Tarihi: 14 Nisan 2023 - Cuma

Seçim değil geçim!

Türkiye’nin 14 Mayıs 2023 seçimlerine kilitlendiği bir dönemde, herkes gibi bizde bir tercih yapmalıydık.

Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin genelinde herkes iktidar ile muhalefet arasında bir seçim yaparken, biz; seçim değil, geçim dedik…

Ülkeler, güçlü ekonomileri ve toplumsal refah düzeyleri var oldukça yaşayabilirler. Ekonomilerini uluslararası borçlanma veyahut küresel tüketimin eğilimine bırakan her ülke için mutlak son iflastır. Türkiye’nin 100 yıl önceki geçmişini hatırladığımızda, ticaret üzerine kurulu bir düzen ile karşılaşırız.

Bugün yani 2023 yılında, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 100’ncü yaşında, önemli denklemlerle yüzleşmekteyiz. Dünya’nın genelinde olduğu gibi Türkiye’de her gelişmekte olan ülke gibi, ucuz işçilik ve kaybedilen yerli marka değerlerin ülkesi oldu!

Türkiye’nin tekstil, teknoloji, tarım, inşaat, otomotiv, bilişim, yazılım ve daha birçok sektörde uluslararası düzeyde ilk 10’da yer alan kaç markası olduğunu düşünün…  

Kurumsallaşmanın hızla azaldığı, eğitim ve sağlık sektörlerinde kamusal niteliğin düştüğü, teknolojinin ve kaliteli istihdamın pahalılaştığı, enerji maliyetlerinin her geçen gün artığı ve ötesinde; çevre ile şehircilik kültürünün Türkiye’nin belirli Büyükşehirlerine odaklandığı bir çıkmaz ile karşı karşıyayız.

6 Şubat depremleri sonrasında kaybettiğimiz üretim ve istihdam gücünü konuşmadığımız, konuşamadığımız bir süreç yaşamaktayız. Türkiye’nin 17 şehrinin deprem bölgesi ilan edildiği ve 11 şehrin bazı büyükşehirlerle birlikte yıkıldığı acı bir tecrübe yaşadık. Gördük ki, hiçbirşeye hazır değilmişiz…

Uluslararası veriler bizlere yaklaşmakta olan krizlerin ilk sinyallerini veriyor. Türkiye’nin ekonomik krizleri görmezden geldiği 14 Mayıs seçim sürecinde, yerel ve bölgesel ekonomi politikaları üretmekten ve gerçekleştirmekten çok uzak bir dönemdeyiz!

Yerli otomobil teknolojisinden gururla bahsederken, “Türkiye’de ne kadar yerli yazılım ve yazılımcı var” sorusunu cevaplamaktan korkmamalıyız…

Teknoloji ve sanayi birlikteliğinin gücünden bahsederken, Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin genelinde sanayi ve teknoloji bölgelerinin deprem, sel ve doğal afetlere ne kadar hazır olduğunu tartışmak zorundayız!

Türkiye’nin gerçekleri ile yüzleşerek, geleneksel söylemlere göre esnaf, modern söylemlere göre ise; KOBİ firmalarımızın borç yükü ve kredi alabilirlik gerçeklerini gözden geçirmeliyiz.

Türkiye’nin genelinde yaşanmakta olan tükenmişlik sendromu gerçekliğinde, kooperatiflerimiz ile birlikte verimlilik sağlayan kaç esnaf odası olduğu hususu ile yüzleşmek zorundayız…

Türkiye; bürokratik ve siyasi açıdan yaşlanan, aynı zamanda genç dimağlarını yurtdışına kaçırma süreçleri yaşayan, bölgesel teşvikleri yetersiz olduğu gibi tarım ve turizm gibi verimli getiri kaynaklarını değerlendiremeyen afetzede bir ülke konumuna geriledi!

Yoğun mülteci göçü ile insan ve toplum kalitesi düşen Türkiye; suç oranlarının arttığı, çıraklık ve kalfalık kurumlarının kaybolmaya başladığı, yüzlerce mesleğin ve ustası ile öğretilerinin unutulduğu sanal bir yüzyıl yaşıyor...

Teknoloji bağımlılığının 4 yaşa düştüğü Türkiye’de, enerji verimliliği başta olmak üzere su ve toprak verimliliğini yeniden hatırlayarak tüm önlemleri almak zorunda olduğumuz bir döneme giriyoruz.

Kredi sıkışıklığı yaşamaya başlayan Amerika ve akabinde etkilenen Birleşmiş Milletler ile bağlı ülkeler eş değerinde Avrupa ve gelişme sürecinde durağanlığa geçen Asya ülkelerini değerlendirdiğimizde; Türkiye’nin acilen üreten ve ürettiğini hem iç hem de dış pazarda Türk Lirası ile satan bir ülke olma gerçekliğini görmek zorundayız.

Dolar ve Euro gibi yabancı para birimlerinin bu para birimlerine sahip olan ülkelerin artan borçlanma ve borçlarını ödeyememe risk durumunu öngörerek altın ve gümüş başta olmak üzere maden türevi yatırımlara yönelme vaktimiz geldi de geçiyor bile…

Türkiye’nin daha güçlü bir ülke olabilmesi için sürekli ifade ettiğimiz kent ekonomileri hususunda daha modern ve katılımcı finans modellerine ihtiyaç duyulduğu bir döneme girmekteyiz.

14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerine kilitlendiğimiz bir dönem ve akabinde 31 Mart 2024 Yerel Yönetim seçimlerine odaklanacağımız seçim süreçlerinin tamamında kaybetmekte olduğumuz güçlü bir ekonomi ve iş ile finans gücü olduğunu unutmamalıyız!

Anadolu’nun doğu ve güneydoğu kentlerinin ağır deprem ve sel felaketleri ile yıkıldığı; İzmir, İstanbul, Bursa ve Kocaeli gibi ağır sanayi ve ihracat kentlerinin de benzer tehditlerle karşı karşıya kaldığı bir dönemdeyiz. 6 Şubat’ta yaşanan depremler sonrası, bu bölgede yıkılan şehirlere bakmakla yükümlü kalan Türkiye’nin, kendisini var eden batı bölgesindeki 11 büyükşehir için nasıl bir güçlenme ve güçlendirme politikası olduğunu hiç merak ettiniz mi?

Kısacası; Türkiye’nin olası tüm uluslararası ve ulusal riskleri öngörerek, var olan riskleri oluşan ve oluşturulacak olan tüm fırsatlar ile analiz etmesi ve bireyden topluma, KOBİ’den sanayi bölgelerine her türlü geçim, finans ve kredilendirme gerçeği ile yüzleşmesi şart!

İşte bu sebeple; her geçen gün daha fazla gerilen ve fanatikleşen siyaset kuşağından, öz gücümüz ve gerçeğimiz olan ekonomi kulvarına dönüş yapma kararı aldık.

Sokağa ve sandığa dair tüm veriler bize; 7 Haziran seçimlerinden daha ağır siyasal değişkenlik sürecini işaret ederken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ana gücü olan ekonomi ve sektörler öznesinde yolumuza devam edeceğiz.

Tüm okuyucularımıza ilk tavsiyemiz; orta ve uzun vadeli borçlanmalar yerine, her türlü kurumsal ve bireysel borçlarınızı kapatmanız gerçekliğidir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.